Kamusal veya özel hukuk alanı farkı olmaksızın, çalışma alanlarında işveren ile işçi arasında parmak izi, yüz tanıma gibi mesai takip sistemlerinin kullanılıp kullanılmayacağı sorunu ile çok sık karşılaşılmaktadır. İşçilerin mesai saatlerini denetlemek isteyen işverenler, özellikle kart okutma sisteminin kontrol noktasında yetersiz kaldığını öne sürerek biyometrik veri kapsamına giren yöntemlerle işe giriş çıkışları kontrol altına almak istemektedir. İşverenin kendi menfaatini düşünmesi karşısında işçinin, özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakları vardır. Birbiriyle çatışan haklar söz konusuyken bu konuda, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu yürürlüğe girmeden önce verilmiş Danıştay kararı bulunmaktadır.
Söz konusu kararda; davacı parmak izi tarama sistemi ile mesai kontrolü uygulamasının sonlandırılması istemiyle idareye başvurmuş, talebinin reddedilmesi üzerine ise dava açmıştır. Yerel mahkeme tarafından dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir. Temyiz incelemesi Danıştay 5. Dairesi tarafından gerçekleştirilmiş ve Anayasal ilkelere aykırılık, hukuka uygun olmama gerekçeleriyle yerel mahkemenin kararı bozulmuştur. Yerel mahkeme ilk kararında direnmişse de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 2015 yılında verdiği karar ile 5. Daire’nin kararını desteklemiştir.
Konuya ilişkin kararlar ve açıklamalarımız aşağıda yer almaktadır.
Danıştay 5. Daire’nin 10.12.2013 T. 2013/5342 E. 2013/9525 K. Sayılı Kararı
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Beşinci Dairesince işin gereği düşünüldü:
Dava, davacı Sendika tarafından, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde parmak izi sistemiyle yürütülen mesai takibi uygulamasının sonlandırılması istemiyle 06/02/2012 tarihli dilekçe ile yapılan başvurunun reddine ilişkin 22.02.2012 tarih ve 3259 sayılı Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Konya 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 07/02/2013 günlü, E:2012/417, K:2013/119 sayılı kararıyla; çalışma saatlerine uyma mecburiyeti bulunduğu tartışmasız olan kamu görevlilerinin mesaiye riayet edip etmediklerini izlemekle yükümlü olan davalı idarece, daha önce denenip verim alınamayan kart okutma yönteminden vazgeçilerek öteden beri uygulanmakta olan imza sistemiyle birlikte, kurum çalışanlarının mesaiye devamlarının takibi için en uygun ve elverişli yöntem olarak belirlenen ve bu sistemi seçme hususunda personele herhangi bir zorunluluk da getirilmeyen parmak tarama yöntemiyle mesai takibine geçilmesi üzerine, dava konusu işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle dava reddedilmiştir.
Davacı Sendika, böyle bir uygulamanın yasal dayanağının bulunmadığını ve insan haklarına aykırı olduğundan bahisle dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmekte ve İdare Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Anayasa’nın “Temel Hak ve Hürriyetlerin Niteliği” başlıklı 12. maddesinde; “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” hükmüne, “Temel Hak ve Hürriyetlerin Sınırlanması” başlıklı değişik 13. maddesinde, “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne, “Özel Hayatın Gizliliği” başlıklı değişik 20. maddesinde ise, “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir, özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kağıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulur. Hakim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar. Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması” başlıklı 8. maddesinde, herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin “Mahremiyet Hakkı” başlıklı 17. maddesinde de, hiç kimsenin özel ve aile yaşamına, konutuna veya haberleşmesine keyfi veya hukuka aykırı olarak müdahale edilemeyeceği; onuru veya itibarının hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamayacağına, herkesin bu tür saldırılara veya müdahalelere karşı hukuk tarafından korunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 99 ve devam eden maddelerinde Devlet memurlarının çalışma saatleri ile günlük çalışma saatlerinin başlama ve bitme saatlerinin tespitine yönelik düzenlemelere yer verilmiş olmakla birlikte, kamu görevlilerinin mesaiye devam durumlarının kontrolü konusunda ayrıntılı bir yasal düzenleme mevzuatımızda bulunmamaktadır. İdarelerce, gelişen teknolojinin kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırıcı etki sağlaması amacıyla, kamu kesiminde kullanılmaya başlamasını doğal karşılamak gerekir. Ancak; teknolojinin kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasının yukarıda belirtilen hükümlere uygun olması gerektiği kuşkusuzdur.
Personelin parmak izi tarama sistemi ile mesai kontrolünün yapılması durumunun, temel hak ve hürriyetler içerisinde sayılan özel hayatın gizliliği ilkesi kapsamında kişisel bilgi veya kişisel verilerin alınması kavramları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mesai kontrol sisteminin şekli ve içeriği dikkate alındığında, sözü edilen uygulama ile kurumca amaçlanan kamu yararı arasında orantılılık bulunmadığından bu uygulama, anayasal ilke olan ölçülülük ilkesine aykırılık teşkil etmektedir. Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği, değişik 20/3 maddesinde de, kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebileceğinin belirtildiği, ancak konuyla ilgili bu aşamada yasal bir düzenlemenin yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Olayda, personelden kişisel veri alınması kapsamında olan “parmak izi tarama sistemi” ile mesai takibi uygulamasının, kamusal alanda da olsa “özel hayatın gizliliği” ilkesi kapsamında bulunduğunun anlaşılması karşısında; uygulamanın sınırlarını usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağının bulunmaması, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması göz önüne alındığında, yukarıda belirtilen temel haklar ve Anayasal ilkelerle bağdaşmayan dava konusu işlemde hukuka uyarlık, davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle Konya 1. İdare Mahkemesi’nce verilen 07/02/2013 günlü, E:2012/417, K:2013/119 sayılı kararın 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1/b fıkrası uyarınca bozulmasına, aynı maddenin 3622 sayılı Kanunla değişik 3. fıkrası gereğince ve yukarıda belirtilen hususlar da gözetilerek yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, 10.12.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49’uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı oyu ile çoğunluk kararına katılmıyorum.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2014/2242 E. 2015/4991 K. Sayılı Kararı
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; davacı Sendika tarafından, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde parmak izi sistemiyle yürütülen mesai takibi uygulamasının sonlandırılması istemiyle 06/02/2012 tarihli dilekçe ile yapılan başvurunun reddine ilişkin 22/02/2012 günlü, 3259 sayılı Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
Konya 1. İdare Mahkemesince; çalışma saatlerine uyma mecburiyeti bulunduğu tartışmasız olan kamu görevlilerinin mesaiye riayet edip etmediklerini izlemekle yükümlü olan davalı idarece, daha önce denenip verim alınamayan kart okutma yönteminden vazgeçilerek öteden beri uygulanmakta olan imza sistemiyle birlikte, kurum çalışanlarının mesaiye devamlarının takibi için en uygun ve elverişli yöntem olarak belirlenen ve bu sistemi seçme hususunda personele herhangi bir zorunluluk da getirilmeyen parmak tarama yöntemiyle mesai takibine geçilmesinde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Anılan karar, Danıştay Beşinci Dairesinin 10/12/2013 günlü, E:2013/5342, K:2013/9525 sayılı kararıyla; personelden kişisel veri alınması kapsamında olan “parmak izi tarama sistemi” ile mesai takibi uygulamasının, kamusal alanda da olsa “özel hayatın gizliliği” ilkesi kapsamında bulunduğunun anlaşılması karşısında; uygulamanın sınırlarını usul ve esaslarını gösteren bir yasal dayanağının bulunmaması, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması göz önüne alındığında, temel haklar ve Anayasal ilkelerle bağdaşmayan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak, davanın reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı, Konya 1. İdare Mahkemesinin 13/03/2014 günlü, E:2014/224, K:2014/256 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Dosyanın incelenmesinden, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sadece imza yöntemiyle mesai takibi yapılmakta iken, önce kart okutma yöntemiyle mesai takibi yapılmasının denendiği, ancak bu yöntemlerin uygulanmasında güçlük yaşanması üzerine, imza yöntemiyle birlikte parmak tarama yönteminin uygulanmasına başlandığı, davacı Sendika tarafından bu yöntemin sonuçlandırılması konusunda yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir. Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin niteliği” başlıklı 12. maddesinde; “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilemez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarının da ihtiva eder.” hükmüne yer verilmiş, “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı değişik 13. maddesinde; temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak yasayla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmayacağı belirtilmiştir.
Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı değişik 20. maddesinde ise, “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (…)
Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasının isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.” denilmek suretiyle, kişisel verilerin korunması, özel hayatın gizliliğinin korunması kapsamında güvenceye bağlanmıştır.
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Özel Hayatın ve Aile Hayatının Korunması” başlıklı 8. maddesinde, herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu, bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesinin, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabileceği kurala bağlanmış; Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin “Mahremiyet Hakkı” başlıklı 17. maddesinde de, hiç kimsenin özel ve aile yaşamına, konutuna veya haberleşmesine keyfi veya hukuka aykırı olarak müdahale edilemeyeceği; onuru veya itibarının hukuka aykırı saldırılara maruz bırakılamayacağı, herkesin bu tür saldırılara veya müdahalelere karşı hukuk tarafından korunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Kişisel verilerin korunması hakkı, kişinin insan onurunun korunması ve kişiliğini serbestçe geliştirebilmesi hakkının özel bir biçimi olarak, bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumayı ifade etmektedir. Bununla birlikte, söz konusu hak mutlak ve sınırsız olmayıp, Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri gereğince belirli koşullarda, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmamak üzere yasayla sınırlanabilir. Bu bağlamda, kişisel verilerin sistematik biçimde kayıt altına alınabilmesi için verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin yasayla düzenlenmesi zorunludur. Diğer bir deyişle, kişisel verilerin korunmasına ilişkin gerekli yasal düzenlemeye ve teknik olanaklara sahip olmayan bir idarenin, kişinin rızasını alsa dahi bu konudaki işleminin hukuka uygunluğundan söz etmek olanaklı olmayacaktır.
Bu çerçevede, idarelerce gelişen teknolojinin, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli yürütülmesini kolaylaştırıcı etki sağlaması nedeniyle, kamu kesiminde kullanılmaya başlanması doğal olmakla birlikte, teknoloji kullanılarak kişisel verilerin kayıt altına alınması uygulamasının yukarıda belirtilen hükümlere uygun olması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, gerek Anayasa’da gerekse ülkemizin tarafı olduğu ve yine Anayasa’nın 90. maddesi uyarınca kanun hükmünde olan uluslararası sözleşmelerde, kişilerin özel hayatı ile aile hayatının ve kişisel verilerinin gizliliğine saygı gösterilmesi gerektiği ve bu gizliliğe müdahale edilemeyeceği açıkça hüküm altına alınmış olup, bu gizliliğe müdahalenin milli güvenlik, kamu düzeni gibi zorunluluk arz eden durumlara münhasır olarak ve yasayla öngörülmek şartıyla mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, ilgililerden kişisel veri alınması niteliğinde olan “parmak izi taraması”nın, “özel hayatın gizliliği” ilkesi kapsamında bulunması karşısında “uygulamanın sınırlarını, usul ve esaslarını” gösteren bir yasal dayanağının bulunmaması, toplanan verilerin ileride başka bir şekilde kullanılamayacağına dair bir güvencenin mevcut olmaması göz önüne alındığında, yukarıda belirtilen temel haklar ve Anayasal ilkeler ile uluslararası sözleşme kuralları ile bağdaşmayan dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüne, Konya 1. İdare Mahkemesince verilen 13/03/2014 günlü, E:2014/224, K:2014/256 sayılı ısrar kararının bozulmasına, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/12/2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden, Konya 1. İdare Mahkemesinin 13/03/2014 günlü, E:2014/224, K:2014/256 sayılı kararının usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davacının temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
BİYOMETRİK VERİLERİN KULLANIMINA İLİŞKİN DANIŞTAY KARARLARI İLE İLGİLİ AÇIKLAMALARIMIZ
Paylaşılan Danıştay 5. Dairesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı, 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanun’unun (“Kanun”, “6698 sayılı Kanun”) yürürlüğe girmesinden 4 ay önce verilmiştir. Her ne kadar kişisel veri ve özel nitelikli kişisel veri 6698 sayılı Kanun ile birlikte tanımlanmışsa da; kişisel verilerin Anayasal güvence altında bulunması, uluslararası sözleşmeler dikkate alınarak parmak izi taraması; kamusal alanda dahi olsa özel hayatın gizliliği, mahremiyet hakkı ve kişisel veri kapsamında değerlendirilmiştir. Yine kişisel verilere ilişkin yasal bir düzenlemenin bulunmayışı, kişisel verilerin korunması ve daha sonra hangi amaçlarla işlenebileceği konusunda güvence bulunmaması hususlarının da kararın alınmasında etkili olduğu kanaatindeyiz.
Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca çıkarılan 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu da, söz konusu maddede belirtildiği gibi kişisel veri ve özel nitelikli kişisel verilerin işlenmesi noktasında kural olarak kişisel verisi işlenecek kişinin açık rızasının varlığını zorunlu kılmıştır. Bu kapsamda kamusal alanda kişisel veri işlenmesi durumu değiştirmeyecek olup, 6698 sayılı kanunun 5. maddesinde düzenlenen işleme şartları yoksa ilgili kişiden açık rıza alınması zorunlu olacaktır.
Söz konusu kararda parmak izi tarama sistemi ile mesai kontrolü özel nitelikli kişisel verilerden biyometrik veri işlenmesi durumunu oluşturmaktadır. 6698 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce, açık rıza aranan bir kişisel verilerin korunması durumu söz konusuyken; özel nitelikli kişisel veri ayrımı yapan, işlenmesi için ilgili kişiden açık rıza alınmasını zorunlu kılan, açık rıza istisnasını sadece kanunlarda öngörülmüş olmaya bağlayan ve özel nitelikli kişisel verilerin daha etkili ve özel şekillerde saklanmasını/korunmasını zorunlu kılan 6698 sayılı Kanun’un yürürlüğü ile karara konu olay daha etkili koruma alanı bulacaktır.
Biyometrik veriler, mahremiyet ve özel hayatın gizliliği kapsamının yanında; başkaları tarafından elde edilmesi durumunda kişiye büyük zararlar verebileceği gibi, uluslararası alanda dahi aleyhe kullanılabilecek hak ihlali ve zarar doğmasına sebep olabilir. Bu nedenle biyometrik veri işlenmesi yöntemiyle mesai kontrolüne izin verilebilecek alan ve kurumlar nitelikleri gereği fevkalade hassas alanlar için kabul edilebilir. Bu noktada işverence biyometrik veri kullanılarak takip yapılabileceğine ilişkin bir düzenleme olmaması, işverenlere parmak izi tarama sistemi noktasında açık rıza alma şartını zorunlu tutmaktadır.
Ancak bazı parmak izi tanıma sistemlerinde; farklı noktalardan algoritma tespiti yapıldığı, parmak ile dokunulduğunda algoritmik eşleşme sağlandıktan sonra işlemin sona erdiği, hiçbir şekilde parmak izi kaydı yapılmadığı ve teknik anlamda veri işlenmediği ileri sürülmektedir. Gerçekten beyan edildiği gibi parmak izi kaydı yapılmıyor ise ve işleme söz konusu değil ise bu durumda biyometrik veri işleme de söz konusu olmayacaktır.
Söz konusu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu kararı, biyometrik veriler açısından incelendiğinde işverenler açısından parmak izi kaydı yapılarak mesai kontrolü uygulanmasının varlığı halinde açık rızayı zorunlu kılan bir içtihattır. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında değerlendirildiğinde ise aynı özelliğinin yanında, sadece biyometrik veriler bakımından değil, Kanun’da sınırlı olarak belirlenmiş olan tüm özel nitelikli kişisel veriler bakımından emsal teşkil etmektedir.
Av. Merve Gül KAZAK
Bir cevap yazın